16 Eylül 2008 Salı

Nazizm Nedir?

Nasyonel Sosyalizm, Irkı Temel Alarak, ırk, millet ve toplumda sosyal ve ekonomik düzen gibi konularda çeşitli ölçüleri kabul eden ve bu konularda bazı düzenlemeler getiren bir ideolojidir. Bu ideolojiye kısaca Nazizm' de denir.
Nazizmin daha iyi anlaşılabilmesi için ırk, millet ve sosyo-ekonomik düzene bakışını tek tek incelemek şarttır.

Nazizmin:

1- Irklara Bakışı - Nasyonal Sosyalizm, Beyaz Irkın üstünlüğüne inanır.
2- Millet ve Milliyetçilik Kavramına Bakışı - Bir insanın Türk, Alman, Fransız vs. kabul edilmesi için önce Beyaz Irktan gelmesi gerektiğine inanır.
3- Ekonomi Görüşü - Nasyonel Sosyalizm, sınıf ayrımı gözetmeden toplumun tamamının refahını hedefleyen bir ideolojidir. Bu sebeple, Nasyonal Sosyalistler, komünizme olduğu kadar kapitalizme ve aşırı liberalizme de karşıdırlar.
Nasyonal Sosyalizmi temel alan bir milliyetçi ideoloji hiç bir zaman kandaşlarının sefalet içinde yaşamasını kabul etmez. Nasyonal Sosyalizmi temel alan hiç bir milliyetçi de, kandaşlarının ekonomik sorunlarına karşı kayıtsız kalamaz.

Bu arada, bir noktayı açıklığa kavuşturmakta yarar var. Bazıları Naziler'in Türk düşmanı olduğunu ve bu yüzden bir Türk'ün Nazi olamayacağını iddia ediyorlar. Bu çok mantıksız. Yunan milliyetçileri Türkleri öldürdüğü için milliyetçilikten vazmı geçmeliyiz? Milliyetçiliğe düşman mı olmalıyız? Nasyonel Sosyalizm milliyetçiliğin kana dayalı bir yorumundan başka bir şey değildir. Türklerin etnik yapıdaki eski sistemine en yakın milliyetçilik anlayışıdır. Zira eski Türklerde bir çocuğun Türk soylu sayılması için hem anne hem de baba tarafından Türk olması gerekliydi. Eski Türklerde, Hakanların politik nedenlerle yabancılarla evlenmesi dışında karışık evlilikler hoş görülmezdi. Hatta sistem o kadar katıydı ki, farklı Türk boylarından olanlar bile birbirleriyle evlenemezdi.
Türk milleti, dünya üzerindeki 2000 yılı aşan geçmişini bu kapalı yapısına borçludur. Türk milletinin gelecekte de var olmasını istiyorsak, farklı ırklar ile karışmaktan kaçınmakta fayda var.
Burada "Irk" sözü ile kast edilen farklı etnik gruplar değildir.Irk kelimesi gerçek anlamında kullanılmıştır. Zira yüzyıllardır bizimle yaşamış ve artık bu milletin bir parçası haline gelmiş, üstelik de bizimle aynı Irktan ancak farklı etnik kökene sahip Laz, Çerkez, Boşnak, Arnavut, Gürcü, Abaza ve Pomak kökenli kardeşlerimizi dışlamak gibi bir düşünce söz konusu değildir. Etnik kökenleri farklı olsa da bizimle aynı acı ve sevinçleri yaşamış ve Türkiye'den ayrılma gayesi gütmeyen bu insanlar bizimle aynı ırktandırlar ve bizim öz kardeşlerimizdir. Dolayısıyla Nasyonel Sosyalizmin dar kapsamlı Etnik yorumu yerine geniş kapsamlı Irkçı yorumu Türkiye için daha uygun olacaktır.

Nazizm ve Irkçılık

Bütün uygarlık, sadece Beyaz Irktan ulusların eseridir. Antik Yuna, Roma, Osmanlı ve bugünkü Batı Uygarlıkları hep Beyaz Irktan uluslar tarafından yaratılmıştır. Modern teknoloji, insan hakları, sosyal haklar gibi gelişmeler hep Beyaz Irktan uluslar tarafından ortaya çıkarılmıştır. Şöyle bir düşünelim, hastalıklara karşı aşıları, televizyonu, otomobili, uçuş teknolojisini, roketleri, röntgen aletlerini kim buldu? Eğer Beyaz Irk olmasaydı, diğer ırklardan uluslar bu teknolojileri geliştirebilirmiydi? Şüphesiz ki hayır! Ne Çinliler gibi Sarı Irktan uluslar, ne zenciler, ne de Aborjinler, Pakistanlılar, Araplar vs. gibi renkli ırklardan uluslar herhangi bir teknoloji geliştirmiştir.
Beyaz Irk dışında hiç bir ırkta yaratıcı zeka kıvılcımı ve yaratıcı merak söz konusu değildir. Bunu sadece bilimsel araştırmalar söylemiyor. Tarihte söylüyor!
Irkçılık mantık gereği olduğu kadar, aklın ve bilimin de gereğidir. Yukarıda belirtilmiş gerçeklere itiraz etmek mümkün olmadığına göre, Irkçılık ve Irka bağlı millet düşüncesini kabul etmek gerekir.
Tanrı, canlıları ve insanları birbirinden farklı yaratmıştır. Zaten Yüce Allah'ta Kuranı Kerim' de, insanların ayrı ayrı kavimler halinde yaratılmış olmasının bir amaca hizmet ettiğini yazmaktadır. 'Allah dileseydi sizi tek bir kavim kılardı' ifadesi bunun sonucudur. Dolayısıyla farklı Irklar olması, Tanrının iradesinin sonucudur. Farklı ırkların karışması, Allah'ın takdirine meydan okumaktır. Bunun korunmasına çalışmak ise Allah'ın eserini korumaktır. Zira her canlının farklı bir amacı ve görevi vardır.
Tabi kapitalizme ve onun ihtiyaçlarına hizmet eden bilimciler, ırk ve millet düşmanı komünist bilimciler ve kendi ırklarından başka her ırka düşman olan Yahudi bilimciler ve onların mason yardakçıları bu görüşlere şiddetle karşı çıkmaktadır.
Yahudiler, kendi ırklarını korumak konusunda hassasiyet göstermelerine rağmen, diğer ırkçılara saldırıyorlar. Aynı tavrı bir Yahudi Naziler tarafından dövüldüğü zaman yine gösteriyorlar. Ancak Filistinlileri, çocuklarını bile kemikleri kırılıncaya kadar dövmekte bir sakınca görmüyorlar.
Nazizmin diğer düşmanı olan kapitalist ve liberal bilimciler ise bilimsel verileri kapitalizmin ihtiyaçlarına göre çarpıtıyorlar. Tıpkı ekonominin kurallarını kapitalizme göre yorumladıkları gibi.
Paran yoksa öl!
Fiyatlar yüksek, maaşlar düşük mü? Sürün! Modern ekonomi böyle işler!
Tüket! Obez olacaksan ol, zayıflama merkezleri kuralım! Ticaret hareketlensin. Ekonomi böyle işler!
Ulus devlet öldü! Artık serbest pazar ekonomisi var! - Bunun açılımı - Artık devlet yok, özel şirketler var. Bir kaç bin insanın, yani büyük şirket sahipleri ve onların çıkarları var.

Irk Nedir

Irk Tanımı - Antropolojiye göre, aynı anatomik/fiziksel özellikleri (saç ve ten rengi vs. gibi) gösteren insanlar bir 'Irktır'. Irk göz önüne alındığında sadece dış fiziksel özellikleri dikkate almak yeterlidir. Fiziksel özellikler ise iki başlık altında toplanmaktadır; cilt rengi, saç rengi, göz rengi, burun ve göz şekli gibi dışarıdan bakınca görülen özellikler ve daha derinlemesine bir inceleme ve bazı aletler gerektiren özellikler. Ancak bazen alt ırk grupları (yani uluslar için de) ırk terimi kullanılabilir. Örneğin gerçekte Beyaz Irk grubuna dahil içinde olan Türk milleti için "Türk Irkı" tanımlaması kullanmak gibi.

Ulus - Ulus, aynı Irksal özellikleri gösteren, aynı dili konuşan, yüzyıllar boyunca aynı tarihi paylaşmış ve benzer kültürel özellikler gösteren bir halk topluluğudur.

Etnik Grup - Aynı Irk grubuna dahil ancak bağlı olduğu ulusun genelinden farklı bir dili konuşan ve farklı bir kültüre bağlı insanlar bir etnik grup meydana getirirler.

İnsan ırklarını gerçekçi biçimde ilk sınıflandıran Alman doğa bilgini Friedrich Blumenbach'tır. Blumenbach, insan ırklarını derilerinin rengine ve fiziksel özelliklerine göre beş gruba ayırmıştır:
1- Beyaz Irk
2- Siyah ırk
3- Sarı/Mongoloid Irk
4- Kahverengi Irk
5- Amerikalı Kızıl Irk

Ancak bazı bilimadamları Arapları, Kahverengi ırkların tamamını ve kızılderilileri bir ırk sayarak bu ırkları 'Renkli Irklar' kategorisi altında birleştirerek Irkların sayısını dörde indirdiler. Sonuç olarak dünyada 4 büyük ırk vardır:

1- Beyaz Irk Grubu - Türkler, İtalyanlar, Ruslar vs. gibi açık tenli uluslar.
2- Siyah Irk Grubu - Bütün Afrikalılar ve bazı Pasifik adalarında yaşayan halklar.
3- Sarı/Mongoloid Irk Grubu - Çinliler, Japonlar, Kazaklar vs. gibi halklar.
4- Renkli Irk Grubu - Araplar, Pakistanlılar, Afganlar, Pasifik adaları halklarının çoğu vs..

Farklı uluslarla bir miktar karışmak tehlikeli değildir, zira aynı ırktan uluslar yaklaşık olarak aynı yeteneklere sahiptir. Ancak farklı Irklar ile karışmak, milletin, hem fiziksel varlığını hem de yaratıcı zekasını tehlikeye atar ve üstün olan ırkın yok olmasıyla sonuçlanır. Tıpkı çok zeki birinin zeka özürlü birinden çocuk yapması gibi. Böyle bir durumda, doğacak çocuğun sağlıklı ebeveyni gibi zeki ve başarılı olması beklenemez. Çocuk ya arada bir yerde, ya da tam anlamıyla özürlü olacaktır. Üstün ırklar ile aşağı ırkların karışması da aynı sonucu verir.

Nazizm ve Daha Yüksek Bir Toplum İdeali

Ancak Nazizmi sadece milliyetçiliğin bir türevi olarak görmek doğru değildir. Nasyonel Sosyalizm, aynı zamanda da “Daha İyi Bir Toplum Yaratma İdeali”nin adıdır.
Büyük filozof Nietzsche'nin dediği gibi:“İnsan eksik, tamamlanmamış bir varlıktır, açıktır her şeye: Gerisin geri de gidebilir, sağa sola da sapabilir, yukarılara da yükselebilir.
Öyleyse insanın yönünü belirlemeli. İnsan eksiktir, ama bu eksiği kendisi giderecektir; kurtuluş kendisinden gelecektir ona; şimdiye dek kendi dışında sanarak yücelttiği varlıkların bütün görkemi, güzelliği onun olacaktır. İnsan, kendi içinde kalarak gerçekleştiremez bunu; insan varlığının yöneldiği, hedef bildiği bir örnek koymak gerek onun üstüne: Üstinsan.
İnsan, var gücünü seferber ederek bu örneğe doğru ağmasında hep kendini aşmaya çalışmalıdır.İnsanın erek olarak hiç bir büyüklüğü yoktur çünkü; o ancak, köprü olarak değerlidir: Üstinsana götüren köprü. Üstinsan, yalnız insanın değil, bütün dünyanın anlamıdır; yeryüzünde var olan her şey, Üstinsanın yaratılmasına katıldığı ölçüde haklı çıkarabilir varlığını. Üstinsandan yoksun insan, kargaşadan, yıldız doğurmamış bir karanlıktan başka bir şey değildir. Zaman gelmiştir: İnsan, bir an önce kargaşasını, kendine anlam veren bir düzene çevirmezse, yıldız doğurtmazsa karanlığına, yok olacaktır.”
Zeka sadece teknoloji yaratmak ile ilgili değildir. Eğitim görmüş, hatta üniversite mezunu çok sayıda kişinin saçma sapan tarikatların peşine takılması, aptalca inançları benimsemesi ve bu inançları yüzünden intihar etmesi bunun en belirgin delilidir.
Sağlıklı düşünceler, ancak sağlıklı zihinlerin eseri olabilir. Şiddet, cinayet, aptalca inançlara saplanma, işkence ve tecavüz eğilimi gibi şeyler ise hep hastalıklı beyinlerin ürünüdür. Dolayısıyla insanın mükemmeleştirilmesi ve bu amaca ulaşmak için ise Irk Islahı gereklidir.
Toplumu, sadece bariz zihinsel özürlülerden değil, gizli zihinsel özürlülerden de temizlemek lazımdır. Doğuştan gelen fiziksel ve zihinsel özürlü sahibi olanların, çocuklarının ve toplumlarının geleceklerini karartma hakkı yoktur. Bu sebeple bu insanların kısırlaştırılmaları ve bazı özel durumlarda Öte-Nazi uygulanması kaçınılmazdır.
Bazıları bunun dinen günah olduğunu iddia etsede, bu tezleri temelsizdir. Zira Yüce Allah bize Kamil İnsan olamaya çalışmamız gerektiğini, doğaya ve diğer canlılara (bu arada kendimize de) egemen olmamız gerektiğini söylemektedir. Bize akıl vermiştir ve onu kullanmamızı istemektedir. Genetik bozukluklarda tıpkı kanser gibi bir hastalıktır ve hastalıklarla mücadelede her türlü yönteme başvurulabilir.

Naziler ve Öjeni (Irk Sağlığı)

İnsan genlerinin kalitesini düzeltmeyi amaçlayan tüm etkinlikler öjenik diye tanımlanırlar. Öjenik sağlıklı nesiller yetiştirmeyi hedef almış bir akımdır. Öjeni (Irk ıslahı bilimi), daha mükemmel ve üstün insan toplulukları meydana getirmeye çalışan politikalar belirlemeyi hedefler. Evlilik muaynesi, kısırlaştırma, seçilmiş kişiler arası cinsel birleşme, farklı ırklarla evlilikten kaçınma ve göç politikaları gibi politkalarla ırkın saffet ve gücünün korunması öjeninin asli özelliğidir.
Doğanın “doğal ayıklama” ve “iyi olanın yaşaması” gerçeğine dayanan öjeni düşüncesi, fiziki özelliklerin yanı sıra karakter ve kişilik özelliklerinin de genetik olarak edinildiğini ve fiziksel özelliklerle birlikte geçtiği gerçeğinden hareket eder.
Toplumda iyi soy (pozitif öjeni) özelliklerine sahip olanların sayısının çoğalması, kötü soy (kakojen) özelliklere sahip olanların ise sayısının azaltılması, öjenik ideallere temel oluşturur.
İyi soy özelliklerine sahip ailelerin vergi indirimi, aile yardımı vs. gibi araçlarla çocuk sahibi olmasının özendirilmesi, üremesi sakıncalı olan insanların ise doğum kontrolü, zorunlu kısırlaştırma ve kürtaj gibi yöntemlerle çoğalmalarının engellenmesi, öjeninin daha bir insan ırkı yaratmak için kullandığı yöntemlerdir.

Öjenik politikalar, 19. yüzyıl sonundan 20. yüzyılın ortalarına kadar Almanya'dan Fransa'ya, sosyal demokrat İsveç'ten Sovyetler Birliğine kadar bir çok ülkede yaygın olarak uygulanmış ve bilimsel nüfus planlamasının bir aracı olarak kısırlaştırma vb. Araçlarla nüfus kalitesinin arttırılması amaçlanmıştır.
Bilimsel olarak doğru olan bir şeyin, ahlaki olarak yanlış olması düşünülemez. İnsanın dünyada yaşayabilmesi için doğaya egemen olması şarttır. Doğaya egemen olmasını bilmeyen yaratıklar, varlıklarını koruyamamışlardır. Doğa onları, kendi unsurları içinde ezmekten, boğmaktan, yok etmekten ve ettirmekten çekinmemiştir.
Bu yüzden tabiat kanunlarından, dolayısıyla da ırk ıslahı politikalarından kaçış söz konusu olamaz.

Öjeni, sağlıklı bireyler, düzenli, disiplinli, programlanmış, saf ve iyi özelliklere sahip bir toplum düzeni ve halk birliği sağlanmasında bir araçtır.
Kalıtımla ilgili gerçekler bilimsel ilgi alanına girmeye başladığı tarihten bu yana, bilim ve siyaset çevrelerinde öjenik olanlarla, yani insan neslinin soyaçekim yoluyla ıslahının mümkün olduğuna samimiyetle inananlarla, anti-öjenikler yani arasında bir tartışma süregelmektedir. Ancak genetik bulgular, öjenikçileri haklı çıkarmaktadır.
Bu alandaki tartışmaların etkileri doğrudan doğruya hükümet politikalarına, istihdamın nasıl düzenleneceğinden, ülkeye göçmen olarak kimlerin kabul edileceğine; kimlerin evlenmeye ve nesillerinin yeniden üretmeye hakları olduğuna kadar yansımaktadır.

Kalıtımın öneminin 20. yüzyılın başında anlaşılmasıyla, Münih Üniversitesi'nde yürütülen psikiyatrik genetik çalışmalarının sonucu olarak, Naziler 1933'te ruhsal rahatsızlığı bulunan insanların kısırlaştırılmaları yasasını çıkarmışlardır. 1933 yılında çıkartılan bir yasa ile 350 bin akıl hastası, 30 bin çingene ve yüzlerce zenci çocuk, hadım etme, x ışınları ve enjeksiyon gibi yöntemlerle kısırlaştırıldılar.Bir Nazi subayı, "Nasyonal sosyalizm uygulamalı biyolojiden başka bir şey değildir." diyordu.Hitler Alman toplumunun sağlıklı insanlardan oluşan bir toplum haline gelmesini amaçlayan bu politikalarının yanı sıra bir yandan da öjeninin bir diğer şartını yerine getiriyordu. Alman ırkının en seçkin bireylerinden seçilen erkek ve kadınlar, ilişki kurup çocuk yapmaya teşvik ediliyorlardı.

Yine bu bilimsel çalışmaların sonucunda, gerek ABD'de de gerekse Kuzey Avrupa ülkelerinde ruhsal rahatsızlığı olanlar, 1970'lerin ortalarına kadar kendi istemlerinin dışında kısırlaştırılıyorlardı. 20. Yüzyılın başlarında Amerikan Psikoloji Birliği'nin kendisine yüklediği en önemli görevlerden birisi, Amerikan toplumunun zeka seviyesini koruyabilmek için Beyaz ırkın zencilerle karışmasının önüne geçmeye çalışmaktı.

17 Nisan 1933'de Milli Eğitim Bakanlığınca yayınlanan biyoloji kitabında öjeniyle ilgili olarak şunlar söylenmektedir:
“Kıymetli evsaf ve hususiyetler ailelerde nesilden nesile devam eder. Üstün meziyetleri ile toplumda mümtaz mevkiler tutmuş insanların çoğunun aile tarihleri incelendiğinde bu meziyetlerin o ailenin bir çok ferdinde ortaya çıktığı görülür.
... Eğer akılca zayıf, ırsi (kalıtsal) hastalıklara sahip kimseler ayrı müesseselere toplatılarak orada uygun işlerle meşgul edilse, onlara iyi bir hayat temin olunsa, yalnız üremelerinin önüne geçilse toplum bir çok zararlı nesilden kurtulmuş olurdu.”

Nazizmin Millet Görüşü

Irk
Kan ve ırk aleyhindeki günah, dünyamızın ilk işlenen günahıdır ve bu günaha kendisini terk etme, insanlığın sonunu gösteren bir işarettir.
Toplum içinde bir takım gerçekler o kadar yaygındır ki, cahil halk, bunları gözünün önünden geçtiği halde göremez, sık sık karşılaştığı halde tanımaz. Bu gibi kimselere, biri çıkıp da önceden bilmesi gereken bir şeyi söylediği zaman hayretler içinde kalır. Öyle toplumsal sorunlar vardır ki <> kadar basit bir şekilde çözümlenebilir. Ama toplumlarda, Colomb cinsinden kimselere pek az rastlanır.
Bütün insanlar, dünya üzerinde dolaşır dururlar ve her şeyi öğrenmek ve bilmek isterler. Fakat hiç kimse dünya üzerindeki canlıların çeşitli gruplara ayrılmış olduğunu göremez. En ufak ve üstün körü bir inceleme, dünya üstünde yaşamak iradesinin büründüğü sayısız şekillerin el sürülemez ve değiştirilemez bir yasaya bağlı olduğunu gösterir. Her hayvan, aynı gruptan bir diğer hayvanla çiftleşebilir. Leylek leylek ile ispinoz ispinoz ile fare fare ile kurt kurt ile vb. yalnız şunu unutmayalım ki, bazı olağanüstü durumlar bu kuralı bozabilir. Örneğin tutsak veya aynı türden olanların çiftleşmelerine engel olan herhangi bir başka sebeple ortaya çıkacak zorunluluk... Fakat bu durumda da tabiat, bu karşı koyuşla mücadele etmek için bütün olanaklarını harekete geçirir. Tabiatın protestosu, soyu bozulmuş canlı türlerinin yaşama olanaklarını sınırlama şeklinde görülür. Birçok olaylarda da tabiat onları, hastalıklara yahut düşmanlarının saldırılarına dayanmak, karşı koymak yeteneğinden yoksun bırakır.

Birbirine eşit olmayan iki yaratığın birleşmesi sonucu meydana gelecek ürün, çiftleşen erkekle dişinin değerleri arasında bir değere sahip olur. Bu pek doğal bir sonuçtur. Yani çocuk, canlılar merdiveninde aşağı ırka mensup olan ebeveyninden daha yüksek bir yerde, fakat yüksek bir noktada olan diğer ebeveynden ise daha aşağı bir düzeydedir. Bu bakımdan çocuk, ilerde bu üstün ırka karşı girişeceği mücadelede yenilecektir.
Böyle bir çiftleşme, canlıların değerlerini yükseltmeyi görev edinmiş olan tabiatın ve Tanrı'nın iradesine ters düşer. Tabiatın bu görevi çeşitli değerlerdeki kimselerin çiftleşmeleri ile gerçekleştirilemez; ancak en yüksek değeri temsil edenlerin tam ve kesin zaferleri ile sağlanır. Daha güçlü olanın rolü hakim olmaktır, daha zayıf olanla kaynaşmak değildir. Eğer üstün ırk böyle davranmazsa kendi büyüklüğünü yok etmiş olur.
Bu yasayı, sadece doğuştan zayıf olan yaratıklar zalimlik olarak nitelerler. Fakat bu da, onun zayıf ve sınırlı bir kimse oluşundan ileri gelir. Çünkü bu yasa onun vücudunu ortadan kaldırmasa idi, bütün canlıların gelişmesi aklın alamayacağı bir şey olurdu.

Tabiatta ırkın temizliğini aramak ve devam ettirmek için var olan bu genel eğilimin sonucu, sadece özel ırklar arasında dış görünüşlerindeki bir farkla değil, her birinin kendine has niteliklerinin benzerliği noktasındadır. Tilki daima tilkidir, kaz daima kazdır.
Hiç bir zaman doğuştan kazanılmış yeteneklerin etkisi ile, kazlara karşı iyi kalpli davranacak bir tilkiye veya sıçanlar karşı merhamet besleyen bir kediye rastlanamaz. Bundan dolayı, ırkların birbirleriyle olan mücadelelerine sebep, derin bir antipatiden çok, açlık ve aşktır. Her iki durumda tabiat ise ilgisiz ve duygusuzdur. Hatta denilebilir ki tabiat memnun bir şahittir.
Her gün yapılan ekmek kavgası, zayıf, hastalıklı ve korkak yaratıkların yenilgileriyle sonuçlanır. Öte yandan dişiyi kendine çekmek ve onu büyülemek için giriştiği mücadele ancak en sağlam erkeğe zürriyet yetiştirmek hakkını verir veya bu olanağını ona sağlar. Fakat kavga, daima o türün sağlığının ve gelişmesinin ilk şartı olur. Eğer, bu olay başka türlü cereyan etse idi, sonraki gelişmeler durur ve çok geçmeden gerileme başlardı.

Gerçekten bütün insanlar zürriyet yetiştirmekte aynı olanaklara sahip olsalardı, daha az iyi olanlar en iyilere oranla çok oldukları için, çok çabuk çoğalacak, sonunda en iyiler ikinci plana düşeceklerdi. İşte bundan dolayı en iyiler lehine katı tedbirler alarak duruma müdahale etmek gerekir. Tabiat zayıfların sayılarını kısıtlamak için, onları şiddetli ve zor hayat şartları içine atar. Tabiat sadece arta kalan seçkinlere çiftleşmek için izin verir. Ölçü olarak kuvvet ve sağlığı kabul etmek suretiyle yeni ve sıkı bir seçme yapar.

KAVGAM,
Adolf Hitler


Irkçı Kelimesinin Anlamı
Bugün geçerli olan felsefi düşünceye göre, politik yönden özellikle devlete yaratıcı ve uygarlık verici bir kuvvet yakıştırmaktan ibaret kalır. Fakat burada eski ırk şartlarına gerek yoktur. Devlet, daha çok ekonomik gereksinimlerden veya siyasal güçlerin faaliyetlerinden meydana gelir. Bu anlayış, ırkla ilgisi olan ilkel kuvvetlerin anlaşılamamasına ve kişinin değerinin hafife alınmasına sebep olur.
Uygarlık meydana getirmeye yetenekli olan ırklar arasındaki farkları kabul etmeyen kimse, kişiler hakkında hüküm vermeye kalkıştığı zaman yanılmaya mahkumdur. Irklar arasında fark görmeyip eşitlik ilkesini kabul etmek, insanlar arasında da aynı sonuca varmayı gerektirir. Aslında Marksizm de, mevcut olan genel bir felsefi düşüncenin, Yahudi Karl Marx tarafından açık bir politik doktrine çevrilmesinden başka bir şey değildir.

Irkçılık insanlık içinde, çeşitli ırkların değerini kabul eder.Irkçı inanış için, devleti bir amaç saymak ilkesi vardır. Bu amaç da, ırkların varlığının korunmasından ibarettir. Irkçılık, onların eşitliğine asla inanmaz.

Irkçılık, insanlığa bir ideal aşılamanın gereğine inanmıştır. Çünkü ırkçılığa göre bu inanış insanlığın varlığı için birinci şarttır. Herhangi bir ahlak, kendinden daha yüksek bir ahlakı savunan bir ırk için tehlike oluşturuyorsa, ırkçılık o ahlakın hayat hakkını kabul etmez. Çünkü melezleşme ve zencilerin zürriyeti ile işgal edilecek bir dünyada, güzellik ve soyluluk hakkındaki bütün inanışlar ve insaniyetin geleceği hakkında bütün ümitler kökten yok olur.
Kültür ve uygarlık, bu dünya üzerinde üstün ırkın varlığına, ayrılmak kabul etmez bir şekilde bağlıdır. Bu gerçeğin ortadan kalkması, dünya üzerine bir barbarlık devrinin karanlık örtülerini çekecektir. Uygarlığı meydana getirenlerin kökünü kazımak, cinayetlerin en nefret edileni ve günahların en büyüğüdür.

Allah'ın en büyük eserine saldırmaya cesaret eden kimse Allah'a küfrederek, Cennetin elden kaçırılmasına yardımcı olur.

Irkçı görüş, iyiyi seçip ayırmak suretiyle gelişme sağlayacak kuvvetlere faaliyetlerini geri verdiği ve bu çalışmaları organize ettiği an, tabiatın en büyük iradesini gerçekleştirmiş olur. İşte bu şekilde bir gün, daha iyi bir insanlık, dünyamızı büyüleyerek bütün çalışma alanlarının kendisi için serbest olduğunu görür. Zaten uzak bir gelecekte de olsa, bir takım sorunlarla karşı karşıya kalınacağına ve bu konuları sadece dünyanın bütün olanaklarına ve doğal kaynaklarına sahip olan üstün ırka mensup bir milletin çözebileceğine inanmaktayız.

KAVGAM, Adolf Hitler


Irkların Saflığının Korunması
Irkların saflığını bozan birleşmelerin etkilerini, tabiat basit olaylarla düzeltir. Tabiat, bu konuda melezlere pek az tolerans tanır. Bu tür faaliyetlerin ilk ürünleri, dördüncü ve beşinci nesile kadar büyük zorluklarla karşılaşır. Kandaki birliğin azlığı, o şahısların iradeleri ve hayati enerjileri arasında birçok fark doğurur. Karışık ırk, daima saf ırkın egemenliği altına girer. Böylelikle uygulamada daha çabuk yok olmaya uğrar. Bu olayların örnekleri çoktur. Hatta tabiat, çoğu kez ileri gider ve nesillerin üremesine bir sınır çeker.

Belirli bir ırka mensup fert, aşağı ırktan biri ile birleşirse, birleşmenin sonucu düzeyin düşmesi olacaktır. Ayrıca, aralarında yaşadıkları saf ırk mensuplarına oranla daha zayıf bir nesil meydana getireceklerdir. Üstün ırktan yeni kan karışmasına engel olunduğu engel olunduğu durumlarda devam eden birleşmeler sonucu ortaya çıkanlar, tabiat tarafından ustaca azaltılan direnç kuvvetleri dolayısıyla kendilerini zaman içinde yok olmaya mahkum edecekler ve binlerce yıl sonunda, yeni bir karışım ortaya çıkacaktır. Bunlarda ise çeşitli birleşmelerden dolayı, kökle birlikte karışmış olan ilkel unsurlar artık tanınmaz duruma gelecektir. Böylece çeşitli niteliklere sahip yeni bir millet meydana gelecektir. Fakat bu yeni milletin zeka, yaratıcılık ve güzel sanatlar yönünden değeri, ilk birleşmeye katılmış olan yüksek ırkın yeteneklerinden çok aşağı olacaktır.
Aynı zamanda bu verimsiz yaratık, kanı temiz kalmış olan yüksek bir ırk önünde yenilecektir.

Yüz yıllar boyunca gelişen ve bu yeni milletin aynı cinsten olmasını sağlayacak olan "sürü birliği" ne kadar büyük olursa olsun, ırkın düzeyinin düşmesi, uyum yetisi ile yaratıcı yeteneklerin azalması dolayısı ile, fikri gelişme ve uygarlık yönünden üstün ve saf bir ırkın saldırılarına, başarıyla karşı koyma olanaklarına ortaya çıkarmaktan yoksun kalacaktır. Demek ki şu ilke ortaya konulabilir: Her ırk birleşmesi zorunlu olarak ortaya çıkan melezlerin birleşmeye katılmış ve kan temizliğinin verdiği birliği korumuş üstün unsurların önünde yapıldığı takdirde ortadan kalkması sonucunu verecektir.

Böylelikle ırkların bozulmalarıyla ortaya çıkan yaratıkların, saf bir ırk tabakasının bulunması ve yeni melezleşmelerin olmaması şartı ile, yavaş yavaş ortadan kaldırılması tabiatın sağladığı yenileşmenin ve tekrar hayat bulmanın kaynağı olur. Bu olay, çok güçlü bir ırk içgüdüsüne sahip olan ve özel şartlarda veya bazı özel zorlamalar sonucunda ırkın temizliğini koryan ve devam ettiren tabi çoğalma yolundan uzaklaştırılması insanlarda kendiliğinden ortaya çıkabilir. Zorlama son bulur bulmaz, saf kanlı unsur, hemen kendine eş olanlar arasında çiftleşmeye başlar ve bu davranış sonunda her çeşit birleşme yoluyla bozulmalara engel olur. Böylece melezleşmeden ortaya çıkan yaratıklar kendiliklerinden arka plana çekilirler.

İç güdünün inanışına arkasını dönmüş, tabiatın ortaya koyduğu teorileri de bilmeyen bir kimse, tabiatın yaptığı düzeltmelere de güvenmemelidir. Demek oluyor ki, yenileşme işini yapma görevi, zekaya düşmektedir. Fakat gözleri körleşen bir kimse, ırkları birbirinden ayıran setleri yıkmakta devam edecektir. En sonunda da bir gün içinde bulunan en iyi şey yok olacaktır. İşte o zaman, orada birlik "isteyen bir çorbadan başka bir şey görülmeyecektir". Bu gün sözleri kulaklarımızı tırmalayan ünlü reformcuların idealleri budur. Fakat şu bilinmelidir ki bu şekilsiz bileşim, dünyada her türlü idealin ölümünü ifade etmektedir. Belki böylelikle "büyük bir sürü" meydana getirilebilir. Böylece bu çorba sayesinde sürü hayatına düşkün bir hayvan yaratılabilir, fakat bu karışımdan uygarlık yapıcı saf kimseler çıkmayacaktır. İşte o zaman insanlığın görevinde kusur işlemiş olduğu düşünülebilir.
İnsanın sadece bir tek kutsal görevi vardır: Irkın korunması üstün kimselerin gelişmelerinin daha yüksek duruma sokulması için kanın saf bir halde kalmasına dikkat etmek.

KAVGAM, Adolf Hitler


Almanlaşma Nasıl Olabilir?
Nedense, Almanlaştırmanın hiç bir zaman insanlara uygulanamayacağını, sadece toprağa uygulanabileceğini anlamıyorlar. Genellikle bu kelimeden çıkarılan anlam Alman dilini zorla kabul ettirmekten ve açıkça kullanılmasını sağlamaktır. Oysa bir zenciye veya bir Çinliye Almanca öğreterek, dilimizi konuşmasını ve herhangi bir Alman siyasi partisi için oy kullanmasını sağlamakla, onu Alman yapmanın mümkün olabileceğini düşünmek mantığa uymaz.
Milli burjuvalarımız bu tür Almanlaştırmanın gerçekte Almanlıktan çıkarmak olduğunu anlamıyorlar. Çünkü ırklar arasında bulunan farklar, eğer ortak bir dilin zorla kabul ettirilmesi ile ortadan biraz kaldırılabiliyor veya tamamen yok edilebiliyorsa, bu yol bir melezleşme ile son bulur. Bu şekilde Almanlaştırma sağlanamayacağı, aksine Alman unsurunun yok edileceği apaçık ortadadır.

Tarihte görüldüğü gibi, bir ülkeyi ele geçiren bir millet, dilini zorla yenilenlere kabul ettirebilir. Fakat bin yıl sonra bu dil yeni bir millet tarafından konuşulur ve galip millet tam anlamıyla yenik duruma düşer.
Millet, daha doğrusu ırk, dile değil, kana bağlıdır. bu yolda bir başarı ise ancak kan karışması ile olur. Fakat bunun sonucu üstün ırkın düzeyinin düşmesi olur.
Yani eskiden üstün ırkla ülkeleri ele geçirmeyi sağlayan üstün nitelikler kaybolur. Üstün ırkla, basit ırkın birleşmesi sonucu ortaya çıkan melez ırk, istediği kadar üstün ırkın dilini konuşsun, o melez ırkta uygarlık yapıcı enerjilere rastlanmaz.
Çaresiz bir çöküşe uğrayan millet, son bir silkinişle, hayret verici bazı uygarlık eserleri ortaya koyabilir. Fakat bunları yaratanlar ya üstün ırkın son temsilcileridir, ya da ilk melezleşme sırasında meydana gelen kimselerdir. Bu gibi kimselerde iyi kan üstün gelmiştir. Bu gibi kimselerin melezleşme işinin son temsilcileri olmasına olanak yoktur. Çünkü melezleşme daima uygarlığın gerilemesi ile yan yanadır.

KAVGAM, Adolf Hitler